2013-2014 sezonunda Avrupa futbolunda sizi en çok şaşırtan ve hatta etkileyen takım hangisiydi diye sorsam, birçoğunuz, muhtemelen Rodgers'ın Liverpool'uyla birlikte Simeone'nin Atletico'sunu söyleyecektir. Yakın geçmişte 2 kez UEFA kupasını kazanmayı başarsalar da, geçtiğimiz sezon elde ettikleri başarıyı eminim kimse hayal edemezdi. Peki, bu muhteşem takım, ne oldu da bu sezon aynı başarıları tekrarlayamadı?
Geçen sezon, Atletico'nun çok önemli işlere imza atacağını sezon başlamadan önce oynanan İspanya Süper Kupa'sı maçlarında hissetmiştim desem belki bana inanmayacaksınız ama bunu tüm samimiyetimle söylüyorum: O takımın saha içinde ortaya koyduğu mücadeleye hayran kalmamak imkansızdı. Hatırlarsınız, Barcelona ile 2 maçta da berabere kalmışlar ancak Katalan ekibinin attığı deplasman golü, kupayı kaybetmelerine yol açmıştı. Ancak bu yenilgi, onların sezon boyunca gösterdikleri performansın yanında çok kısa sürede unutulacaktı.
Ligde oynadıkları ilk 8 maçın hepsini kazanarak müthiş bir başlangıç yapan Simeone'nin öğrencileri, liderliği uzun süre elinde tutacak olan (ilk 21 hafta) Barcelona'nın arkasına yerleşmişti. 22. haftada liderliği Barcelona'nın elinden almayı başaran ekip, daha sonraki haftalarda ilk 3 içinde gezinse de, 29. haftayla birlikte kendisini şampiyonluğa götürecek olan son düzlüğe adımını atmış oldu. Bu süre içinde, ne Real Madrid'e ne de Barcelona'ya yenilmişlerdi. Bu performansları, ligin son maçında, herkesin kaderini belirleyecek olan mücadelede Barcelona deplasmanında da sürmüş ve alınan 1-1'lik beraberlikle şampiyonluğu kazanmışlardı.
Bir diğer kulvar olan Şampiyonlar Ligi'nde de inanılması güç bir başarı sergileyerek, bir kez dahi yenilmeden finale kadar gelmişlerdi. Eğer 93. dakikada Ramos'un kafa vuruşu gol olmamış olsaydı, yenilgisiz bir şekilde Avrupa'nın en büyüğü olacaklardı.
Bu sezona geldiğimizde, kadrosundaki değişikliklerle yola koyulan Madrid ekibi, geçtiğimiz sezonki performansını ortaya koymayı başaramadı. Aslında, ligin henüz başında Real Madrid'i mağlup etmiş olmalarına rağmen, uzun süre boyunca 3. sıradaki yerlerinden bir adım öteye gidemediler. Keza Şampiyonlar Ligi'nde de çok parlak bir oyun sergileyemezken, çeyrek finalde ezeli rakipleri Real Madrid'e tek golle yenilerek elendiler.
Elbette her sezon şampiyon olmak, üstelik bunu Barcelona ve Real Madrid gibi takımların önünde başarmak çok zor Atletico Madrid için. Ancak, ne kadar zor olursa olsun, takımın oynadığı ve oynamaya alıştığı oyunu düşündükçe, gelinen nokta Atletico hayranlarını hayal kırıklığına uğratacak cinsten.Biz de istatistiklerden yardım alarak, Atletico'yu bu duruma neyin düşürdüğünü anlamaya çalışalım.
2013-14 sezonuna baktığımızda, 3 ekibin müthiş bir çekişme halinde olduğunu görüyoruz. Ligin sonunda ortaya çıkan tablo durumu kanıtlar nitelikte.
Bu sezon, aynı 3 takım ilk 3'te yer alsa da, Barcelona ile Atletico Madrid, tam anlamıyla yer değiştirmiş durumda. Geçtiğimiz sezon Nou Camp'de şampiyonluğunu ilan eden Atletico Madrid, bu sezon sonunda, kendi evinde oynadıkları mücadelede, şampiyon olan Barcelona'yı alkışlamak zorunda kaldı.
2 sezonun puan durumlarına baktığımızda; Atletico Madrid şampiyon olduğu sezonki puanını almış olsa bile, ligi yine 3. sırada bitirecekti. Barcelona ve Real Madrid, geçen seneye göre daha etkili bir oyun ortaya koyarken, Real Madrid hücum gücünü artırmış, Barcelona ise oyunun her iki alanını geliştirmiş durumda. Atletico ise, sadece 13 gollük bir averaj kaybına uğramış olsa da, bu onlara 12 puana mal olmuş ki Atletico gibi az gollü galibiyetlerle ilerleyen bir takım için çok büyük bir dezavantaj oluşturmuş.
Bu sezon Atletico Real'i 2 maçta da mağlup etmeyi başardı ancak buna karşın eflatun-beyazlı ekibin tam 14 puan gerisinde kaldı. Geçtiğimiz sezon hiçbir derbiyi kaybetmeyen, toplamda sadece 4 maç kaybeden ki bu maçların ikisi ligi 17. ve 18. sırada bitiren takımlarına karşı olan Atletico Madrid, bu sezon iki maçta da Barcelona'ya yenildi ve 2 ekip arasındaki farkın bu denli çok olmasına yol açtı.
Bu konuda daha fazla ayrıntıya girmeden, başka bakış açıları yakalamaya çalışalım. Atletico, bu sezon kazandığı maçlarda ortalama 2.47 gol sayısına ulaştı. Oysa geçtiğimiz sezon, bu oran 2.53 idi. Bir diğer ilgi çekici istatistik, geçen yıl gol attığı maçı kaybetmemiş olması. Aldığı 4 yenilgide de gol atmayı başaramamıştı Madrid ekibi. Benim bu istatistikten çıkardığım sonuç, geçen sezonki Atletico Madrid'in daha hırslı bir oyun ortaya koyduğudur. Maçta 1-0 önde olsalar da, özellikle Diego Costa'nın azmi, takımın hücum gücünü maç boyunca üst seviyede tutmasını sağlıyordu. 2014-15 sezonunda Atletico bir maçta 4'ten daha fazla gol atamamışken (Sadece 4 kez 4 gol atabilmeyi başardılar), 13-14 sezonunda 4 ve üstü gol attıkları maç sayısı 6 idi (2 kez 5, 1 kez de 7 gol attılar).
Gol istatistiklerindeki bu değişikliğin önemli sebeplerinden birisi de, Atletico'nun kendisine göre daha güçsüz ekipler karşısında zorlanmasıydı. 13-14 sezonunda, Barcelona, Real Madrid, Valencia, Sevilla ve Athletic Bilbao gibi takımlara yenilmezken, Osasuna ve Almeria gibi takımların karşısında öyle ağır yenilgiler aldı ki, maçları izleyenler Atletico'nun oynadığı oyuna inanmakta zorlandı. Demek istediğim şu ki, şampiyon olduklarında bile bazı hücum sorunları yaşıyorlardı ki zaten yalnızca 77 golle şampiyon olmuşlardı (Bir önceki şampiyonluklarında 42 maçta sadece 75 gol atmışlardı). Yine de, zorlu maçları galibiyetle geçmeyi bilmişlerdi. Peki ne oldu da az gol atmasına rağmen maçları kazanmayı bilen takım, bu sezon geçen yılki sonuçları alamadı?
Yeniden, yardım almak umuduyla istatistiklere geri dönelim. Elbette takımın daha az gol bulmasını daha az şut atmasına bağlamak çok kolay. Önemli olan, bunun asıl nedenini bulabilmek. Atletico Madrid'in hakkını yememek adına şunu da belirtmeliyim ki, geçen sezon öyle iyilerdi ki, bu sene onun üstüne koyarak ilerlemeleri çok zordu, üstelik, en büyük 2 rakibi Luis Suarez ve James Rodriguez gibi müthiş ayakları kadrolarına katmışken. Peki, rakiplerinin bu transferleri karşısında Atletico Madrid ne yaptı?
2013-14 sezonunda Atletico'nun en etkili oyuncusu kimdi diye sorarsanız, birkaç cevap vermek mümkün. Kariyerinin olgunluk çağında takımını müthiş bir şekilde idare eden, hem savunma hem de hücumda etkili olan kaptan Gabi; Kalesinde harikalar yaratmış olan Courtais ve takımın gol yükünü sırtlanmış olan Diego Costa. Bu benim kişisel görüşüm ancak birçoğunuz bana katılacaktır. Belki Arda'yı da bu gruba ekleyebiliriz. Ancak, bu sezona girmeden yukarıda saydığım isimlerden ikisi takımdan ayrıldı. Nasıl bir eksiklik yarattıklarını anlamak için can dostumuz istatistiklere kısaca göz atalım.
Diego Costa, son 2 yılda Avrupa'daki en verimli golcü desek yanılmış olmayız. Chelsea'deki performansını da buna katarsak, attığı şutları gole çevirmede Messi ve Ronaldo'nun bile önünde geliyor. Atletico Madrid'de Falcao'nun yerine geçtikten sonra, takımın en önemli gol silahı durumuna gelmişti. Maç başına 13.2 şut atan Atletico'da Costa'nın yükü 3.1'di. Yani neredeyse tüm şutların 1/4'ünü Brezilya asıllı İspanyol futbolcu atıyordu. Aynı orana, attığı şutları gole çevirmede de rastlıyoruz. Sezon boyunca attığı 108 şutun 27'sini gol yapmayı başarmıştı ki bu alanda ligin golcüleri arasında en iyi olan isimdi. Costa'ya destek veren isim, eski Barcelonalı yıldız David Villa'ydı. O da maç başına 2.1 şut atarak hücumda etkili bir performans ortaya koymuştu. Bu sezona baktığımızda, takımın en golcü oyuncusu olan Antoine Griezmann'ın maç başına atılan şut sayısında ancak David Villa'yı yakalayabildiğini görüyoruz. Bir diğer yeni transfer, Mario Mandzukic de ondan pek farklı değil: onun yakaladığı oran da yalnızca 2.0.
Bu durumu göz önüne aldığımızda, Atletico Madrid gibi kontrollü oynayıp gollerinin çoğunu forvet oyuncularının ayağından bulan bir takım için, 2 forvetin ki özellikle Costa'nın takımdan ayrılması, hücum gücünü oldukça olumsuz etkilemişe benziyor. Hepinizin ama gollerin çoğunu duran toplardan buluyorlardı dediğini duyar gibiyim. Merak etmeyin, o kısma da geleceğim. Ama öncelikle, Costa gibi bir forvetin eksikliğini vurgulamak istiyorum.Her ne kadar şut istatiklerinde Griezmann-Mandzukic Costa'dan daha fazla şut atsa da, tek başına Costa'nın verdiği etkiyi vermede yetersiz kaldı. Diego Costa, tam anlamıyla komple bir forvetti. Topu ayağına aldığında korkusuzca rakip savunmanın üzerine gidebilen, güçlü ve yırtıcı bir oyuncuydu. Oysa, ne Griezmann, ne de Mandzukic, Costa'nın görevlerini tam anlamıyla yerine getirmeyi başaramadı. Zaten doğan ihtiyaçtan ötürü Simeone de eski golcüleri Fernando Torres'i transfer etti ki Torres, iki forvetten de daha fazla dripling sayısına ulaştı. Benim izlediğim Atletico Madrid'de en çok fark yaratan olgulardan birisi de, bu sebeple, topun ileriye hızlı bir şekilde taşınmasındaki farklılıklardı.
Atletico Madrid, Simeone'nin başa gelişiyle birlikte Avrupa'nın duran toplardaki en tehlikeli takımlarından birisi haline geldi. Arjantinli hocanın başta olduğu sürede, attıkları gollerin neredeyse yarıya yakınını duran toplardan kazandılar. Ancak, bu müthiş tablo, 2013-14 sezonundan ziyade, 14-15 sezonunda daha çok ön planda yer aldı. Hatırlayacağınız gibi, Atletico'nun kaderini belirleyen/belirleyecek goller Godin'in kafa vuruşlarıyla gelmişti ama gollerin çoğunluğu, Atletico hücumunun hızlı pas oyunu ve boşta kalan oyuncunun fırsatçılığıyla kazanılmıştı. Bu sezon, duran toplarda bu kadar etkili olmasalardı, sonuç onlar için çok üzücü olabilirdi. Her ne kadar Simeone, oyuncuların bu sezon için 10 üzerinden 9 puan verse de, işin aslı, Atleticolu oyuncuların 9 puanlık bir oyun sergilememiş olmalarıdır.
Bir diğer önemli istatistik, Atletico'nun hücumdaki yetersizliğini/etkisizliğini ortaya koyuyor. Kilit paslar, Atletico Madrid'i izleyenleri kendisine hayran bırakan, takım oyununun en güzel örneklerini bizlere sunan hücum silahlarıydı ancak bu sezon işler değişti. 2013-14 sezonunda 600 civarı (yaklaşık 580) kilit pas atarken, geride bıraktığımız sezon bu sayı neredeyse yarıya indi (yaklaşık 330). Yani, Madrid ekibi, rakip yarı sahada tehlike yaratabilecek pozisyonlar bulmakta çok zorlanmış. Bu iki farklı sezonda Koke, Juanfran ve Arda üstüne düşeni yapmışa benziyor zira her iki sezonda da benzer oranları yakalamayı başardılar. En önemli farkı Gabi'nin oyununda görüyoruz. 2012-13 sezonunda 29'u uzun, 24'ü kısa olacak şekilde toplam 53 kilit pas atan kaptan, sonraki sezonda ancak 37 kilit pas atabilirken, bunların 22'si uzun, 15'i kısa oldu. Bu da gösteriyor ki, Gabi, son bölgede bir önceki sezonda olduğu kadar etkili olamamış. Onun hücumda bıraktığı yere, her ne kadar Tiago gelerek kilit pas sayısını önceki sezona göre yükseltmeyi başarsa da, sistemin diğer elemanları da 12/13 sezonundaki gibi çalışmayınca, Atletico hücumu kısıtlı bir güç haline geldi.
Atletico'yu 1 yılda değiştiren önemli unsurlardan birisi de, Brezilyalı sol bek Filipe Luis oldu. Yerine gelen Guillherme Siqueira her ne kadar top sürme konusunda Filipe Luis'den iyi olsa da, geri kalan alanlarda onun kadar etkili olmayı başaramadı. Luis, topa müdahalelerde takımın en iyisi konumundaydı (toplam 131 başarılı müdahaleyle %87 başarı oranı yakalamıştı). Siqueira ise 49 başarılı müdahaleyle %77 başarı oranına ulaşabildi. Buna ek olarak, Filipe Luis, kilit paslarda da Siqueira'nın çok önünde yer aldı. Öte yanda, savunma performansı artan isimler de olmadı değil. Örneğin Arda ve Raul Garcia. Özellikle oyun istedikleri gibi gitmediğinde, Arda'nın geminin kontrolünü ele alıp tüm hırsıyla mücadele ettiği maçları hatırlıyoruz. Raul Garcia da geçtiğimiz sezona göre daha sert bir oyun sergiledi ancak bu durum, hücum performansına da yansımış olacak ki takımın joker golcüsü olmaktan çıktı.
Belki de gerçekten telafi edilebilen tek kayıp kaleci Courtois oldu. Benfica'dan gelen Jan Oblak, özellikle sezonun 2. yarısında seyircileri etkilemeyi başardı. Çeyrek final ilk maçında Real Madrid karşısındaki performansı, kolay kolay unutulacak cinsten değil. Ligin başlarında daha çok izleme şansına sahip olduğumuz Moya da, bu iki kaleciyi aratmayacak bir performans sergilemeyi başardı.
Şu ana kadar yazdıklarım, hiçbir yorumu %100 doğru kılmaz ancak fikirlerimi desteklemeye yeteceğini düşünüyorum. Detaylı istatistikler, takımın nasıl bir oyun anlayışına sahip olduğunu kabaca gösterebilir. Bu iki sezonda, İspanyol ekibinin savunma performansı bireysel baktığımızda pek değişmemiş gözükse de, hücum performansı arasında önemli farklar bulunmakta. Bunların dışında, 2014/15 sezonunda Atletico Madrid savunmasının daha fazla rotasyona uğramak zorunda kalması da, takımın verimliliğini düşürmüş olabilir.
Uzun sözün kısası, bu müthiş takımı izlemek, en az yorumlamak kadar keyifli. Umarım seneye eski güçlerine kavuşurlar ve Barcelona-Real Madrid ikilisini zorlamaya devam ederler.
Geçen sezon, Atletico'nun çok önemli işlere imza atacağını sezon başlamadan önce oynanan İspanya Süper Kupa'sı maçlarında hissetmiştim desem belki bana inanmayacaksınız ama bunu tüm samimiyetimle söylüyorum: O takımın saha içinde ortaya koyduğu mücadeleye hayran kalmamak imkansızdı. Hatırlarsınız, Barcelona ile 2 maçta da berabere kalmışlar ancak Katalan ekibinin attığı deplasman golü, kupayı kaybetmelerine yol açmıştı. Ancak bu yenilgi, onların sezon boyunca gösterdikleri performansın yanında çok kısa sürede unutulacaktı.
Ligde oynadıkları ilk 8 maçın hepsini kazanarak müthiş bir başlangıç yapan Simeone'nin öğrencileri, liderliği uzun süre elinde tutacak olan (ilk 21 hafta) Barcelona'nın arkasına yerleşmişti. 22. haftada liderliği Barcelona'nın elinden almayı başaran ekip, daha sonraki haftalarda ilk 3 içinde gezinse de, 29. haftayla birlikte kendisini şampiyonluğa götürecek olan son düzlüğe adımını atmış oldu. Bu süre içinde, ne Real Madrid'e ne de Barcelona'ya yenilmişlerdi. Bu performansları, ligin son maçında, herkesin kaderini belirleyecek olan mücadelede Barcelona deplasmanında da sürmüş ve alınan 1-1'lik beraberlikle şampiyonluğu kazanmışlardı.
Bir diğer kulvar olan Şampiyonlar Ligi'nde de inanılması güç bir başarı sergileyerek, bir kez dahi yenilmeden finale kadar gelmişlerdi. Eğer 93. dakikada Ramos'un kafa vuruşu gol olmamış olsaydı, yenilgisiz bir şekilde Avrupa'nın en büyüğü olacaklardı.
Bu sezona geldiğimizde, kadrosundaki değişikliklerle yola koyulan Madrid ekibi, geçtiğimiz sezonki performansını ortaya koymayı başaramadı. Aslında, ligin henüz başında Real Madrid'i mağlup etmiş olmalarına rağmen, uzun süre boyunca 3. sıradaki yerlerinden bir adım öteye gidemediler. Keza Şampiyonlar Ligi'nde de çok parlak bir oyun sergileyemezken, çeyrek finalde ezeli rakipleri Real Madrid'e tek golle yenilerek elendiler.
Elbette her sezon şampiyon olmak, üstelik bunu Barcelona ve Real Madrid gibi takımların önünde başarmak çok zor Atletico Madrid için. Ancak, ne kadar zor olursa olsun, takımın oynadığı ve oynamaya alıştığı oyunu düşündükçe, gelinen nokta Atletico hayranlarını hayal kırıklığına uğratacak cinsten.Biz de istatistiklerden yardım alarak, Atletico'yu bu duruma neyin düşürdüğünü anlamaya çalışalım.
2013-14 sezonuna baktığımızda, 3 ekibin müthiş bir çekişme halinde olduğunu görüyoruz. Ligin sonunda ortaya çıkan tablo durumu kanıtlar nitelikte.
(2013-14 sezonu)
Bu sezon, aynı 3 takım ilk 3'te yer alsa da, Barcelona ile Atletico Madrid, tam anlamıyla yer değiştirmiş durumda. Geçtiğimiz sezon Nou Camp'de şampiyonluğunu ilan eden Atletico Madrid, bu sezon sonunda, kendi evinde oynadıkları mücadelede, şampiyon olan Barcelona'yı alkışlamak zorunda kaldı.
(2014-15 sezonu)
Bu sezon Atletico Real'i 2 maçta da mağlup etmeyi başardı ancak buna karşın eflatun-beyazlı ekibin tam 14 puan gerisinde kaldı. Geçtiğimiz sezon hiçbir derbiyi kaybetmeyen, toplamda sadece 4 maç kaybeden ki bu maçların ikisi ligi 17. ve 18. sırada bitiren takımlarına karşı olan Atletico Madrid, bu sezon iki maçta da Barcelona'ya yenildi ve 2 ekip arasındaki farkın bu denli çok olmasına yol açtı.
Bu konuda daha fazla ayrıntıya girmeden, başka bakış açıları yakalamaya çalışalım. Atletico, bu sezon kazandığı maçlarda ortalama 2.47 gol sayısına ulaştı. Oysa geçtiğimiz sezon, bu oran 2.53 idi. Bir diğer ilgi çekici istatistik, geçen yıl gol attığı maçı kaybetmemiş olması. Aldığı 4 yenilgide de gol atmayı başaramamıştı Madrid ekibi. Benim bu istatistikten çıkardığım sonuç, geçen sezonki Atletico Madrid'in daha hırslı bir oyun ortaya koyduğudur. Maçta 1-0 önde olsalar da, özellikle Diego Costa'nın azmi, takımın hücum gücünü maç boyunca üst seviyede tutmasını sağlıyordu. 2014-15 sezonunda Atletico bir maçta 4'ten daha fazla gol atamamışken (Sadece 4 kez 4 gol atabilmeyi başardılar), 13-14 sezonunda 4 ve üstü gol attıkları maç sayısı 6 idi (2 kez 5, 1 kez de 7 gol attılar).
Gol istatistiklerindeki bu değişikliğin önemli sebeplerinden birisi de, Atletico'nun kendisine göre daha güçsüz ekipler karşısında zorlanmasıydı. 13-14 sezonunda, Barcelona, Real Madrid, Valencia, Sevilla ve Athletic Bilbao gibi takımlara yenilmezken, Osasuna ve Almeria gibi takımların karşısında öyle ağır yenilgiler aldı ki, maçları izleyenler Atletico'nun oynadığı oyuna inanmakta zorlandı. Demek istediğim şu ki, şampiyon olduklarında bile bazı hücum sorunları yaşıyorlardı ki zaten yalnızca 77 golle şampiyon olmuşlardı (Bir önceki şampiyonluklarında 42 maçta sadece 75 gol atmışlardı). Yine de, zorlu maçları galibiyetle geçmeyi bilmişlerdi. Peki ne oldu da az gol atmasına rağmen maçları kazanmayı bilen takım, bu sezon geçen yılki sonuçları alamadı?
Yeniden, yardım almak umuduyla istatistiklere geri dönelim. Elbette takımın daha az gol bulmasını daha az şut atmasına bağlamak çok kolay. Önemli olan, bunun asıl nedenini bulabilmek. Atletico Madrid'in hakkını yememek adına şunu da belirtmeliyim ki, geçen sezon öyle iyilerdi ki, bu sene onun üstüne koyarak ilerlemeleri çok zordu, üstelik, en büyük 2 rakibi Luis Suarez ve James Rodriguez gibi müthiş ayakları kadrolarına katmışken. Peki, rakiplerinin bu transferleri karşısında Atletico Madrid ne yaptı?
2013-14 sezonunda Atletico'nun en etkili oyuncusu kimdi diye sorarsanız, birkaç cevap vermek mümkün. Kariyerinin olgunluk çağında takımını müthiş bir şekilde idare eden, hem savunma hem de hücumda etkili olan kaptan Gabi; Kalesinde harikalar yaratmış olan Courtais ve takımın gol yükünü sırtlanmış olan Diego Costa. Bu benim kişisel görüşüm ancak birçoğunuz bana katılacaktır. Belki Arda'yı da bu gruba ekleyebiliriz. Ancak, bu sezona girmeden yukarıda saydığım isimlerden ikisi takımdan ayrıldı. Nasıl bir eksiklik yarattıklarını anlamak için can dostumuz istatistiklere kısaca göz atalım.
Diego Costa, son 2 yılda Avrupa'daki en verimli golcü desek yanılmış olmayız. Chelsea'deki performansını da buna katarsak, attığı şutları gole çevirmede Messi ve Ronaldo'nun bile önünde geliyor. Atletico Madrid'de Falcao'nun yerine geçtikten sonra, takımın en önemli gol silahı durumuna gelmişti. Maç başına 13.2 şut atan Atletico'da Costa'nın yükü 3.1'di. Yani neredeyse tüm şutların 1/4'ünü Brezilya asıllı İspanyol futbolcu atıyordu. Aynı orana, attığı şutları gole çevirmede de rastlıyoruz. Sezon boyunca attığı 108 şutun 27'sini gol yapmayı başarmıştı ki bu alanda ligin golcüleri arasında en iyi olan isimdi. Costa'ya destek veren isim, eski Barcelonalı yıldız David Villa'ydı. O da maç başına 2.1 şut atarak hücumda etkili bir performans ortaya koymuştu. Bu sezona baktığımızda, takımın en golcü oyuncusu olan Antoine Griezmann'ın maç başına atılan şut sayısında ancak David Villa'yı yakalayabildiğini görüyoruz. Bir diğer yeni transfer, Mario Mandzukic de ondan pek farklı değil: onun yakaladığı oran da yalnızca 2.0.
Bu durumu göz önüne aldığımızda, Atletico Madrid gibi kontrollü oynayıp gollerinin çoğunu forvet oyuncularının ayağından bulan bir takım için, 2 forvetin ki özellikle Costa'nın takımdan ayrılması, hücum gücünü oldukça olumsuz etkilemişe benziyor. Hepinizin ama gollerin çoğunu duran toplardan buluyorlardı dediğini duyar gibiyim. Merak etmeyin, o kısma da geleceğim. Ama öncelikle, Costa gibi bir forvetin eksikliğini vurgulamak istiyorum.Her ne kadar şut istatiklerinde Griezmann-Mandzukic Costa'dan daha fazla şut atsa da, tek başına Costa'nın verdiği etkiyi vermede yetersiz kaldı. Diego Costa, tam anlamıyla komple bir forvetti. Topu ayağına aldığında korkusuzca rakip savunmanın üzerine gidebilen, güçlü ve yırtıcı bir oyuncuydu. Oysa, ne Griezmann, ne de Mandzukic, Costa'nın görevlerini tam anlamıyla yerine getirmeyi başaramadı. Zaten doğan ihtiyaçtan ötürü Simeone de eski golcüleri Fernando Torres'i transfer etti ki Torres, iki forvetten de daha fazla dripling sayısına ulaştı. Benim izlediğim Atletico Madrid'de en çok fark yaratan olgulardan birisi de, bu sebeple, topun ileriye hızlı bir şekilde taşınmasındaki farklılıklardı.
Atletico Madrid, Simeone'nin başa gelişiyle birlikte Avrupa'nın duran toplardaki en tehlikeli takımlarından birisi haline geldi. Arjantinli hocanın başta olduğu sürede, attıkları gollerin neredeyse yarıya yakınını duran toplardan kazandılar. Ancak, bu müthiş tablo, 2013-14 sezonundan ziyade, 14-15 sezonunda daha çok ön planda yer aldı. Hatırlayacağınız gibi, Atletico'nun kaderini belirleyen/belirleyecek goller Godin'in kafa vuruşlarıyla gelmişti ama gollerin çoğunluğu, Atletico hücumunun hızlı pas oyunu ve boşta kalan oyuncunun fırsatçılığıyla kazanılmıştı. Bu sezon, duran toplarda bu kadar etkili olmasalardı, sonuç onlar için çok üzücü olabilirdi. Her ne kadar Simeone, oyuncuların bu sezon için 10 üzerinden 9 puan verse de, işin aslı, Atleticolu oyuncuların 9 puanlık bir oyun sergilememiş olmalarıdır.
Bir diğer önemli istatistik, Atletico'nun hücumdaki yetersizliğini/etkisizliğini ortaya koyuyor. Kilit paslar, Atletico Madrid'i izleyenleri kendisine hayran bırakan, takım oyununun en güzel örneklerini bizlere sunan hücum silahlarıydı ancak bu sezon işler değişti. 2013-14 sezonunda 600 civarı (yaklaşık 580) kilit pas atarken, geride bıraktığımız sezon bu sayı neredeyse yarıya indi (yaklaşık 330). Yani, Madrid ekibi, rakip yarı sahada tehlike yaratabilecek pozisyonlar bulmakta çok zorlanmış. Bu iki farklı sezonda Koke, Juanfran ve Arda üstüne düşeni yapmışa benziyor zira her iki sezonda da benzer oranları yakalamayı başardılar. En önemli farkı Gabi'nin oyununda görüyoruz. 2012-13 sezonunda 29'u uzun, 24'ü kısa olacak şekilde toplam 53 kilit pas atan kaptan, sonraki sezonda ancak 37 kilit pas atabilirken, bunların 22'si uzun, 15'i kısa oldu. Bu da gösteriyor ki, Gabi, son bölgede bir önceki sezonda olduğu kadar etkili olamamış. Onun hücumda bıraktığı yere, her ne kadar Tiago gelerek kilit pas sayısını önceki sezona göre yükseltmeyi başarsa da, sistemin diğer elemanları da 12/13 sezonundaki gibi çalışmayınca, Atletico hücumu kısıtlı bir güç haline geldi.
Atletico'yu 1 yılda değiştiren önemli unsurlardan birisi de, Brezilyalı sol bek Filipe Luis oldu. Yerine gelen Guillherme Siqueira her ne kadar top sürme konusunda Filipe Luis'den iyi olsa da, geri kalan alanlarda onun kadar etkili olmayı başaramadı. Luis, topa müdahalelerde takımın en iyisi konumundaydı (toplam 131 başarılı müdahaleyle %87 başarı oranı yakalamıştı). Siqueira ise 49 başarılı müdahaleyle %77 başarı oranına ulaşabildi. Buna ek olarak, Filipe Luis, kilit paslarda da Siqueira'nın çok önünde yer aldı. Öte yanda, savunma performansı artan isimler de olmadı değil. Örneğin Arda ve Raul Garcia. Özellikle oyun istedikleri gibi gitmediğinde, Arda'nın geminin kontrolünü ele alıp tüm hırsıyla mücadele ettiği maçları hatırlıyoruz. Raul Garcia da geçtiğimiz sezona göre daha sert bir oyun sergiledi ancak bu durum, hücum performansına da yansımış olacak ki takımın joker golcüsü olmaktan çıktı.
Belki de gerçekten telafi edilebilen tek kayıp kaleci Courtois oldu. Benfica'dan gelen Jan Oblak, özellikle sezonun 2. yarısında seyircileri etkilemeyi başardı. Çeyrek final ilk maçında Real Madrid karşısındaki performansı, kolay kolay unutulacak cinsten değil. Ligin başlarında daha çok izleme şansına sahip olduğumuz Moya da, bu iki kaleciyi aratmayacak bir performans sergilemeyi başardı.
Şu ana kadar yazdıklarım, hiçbir yorumu %100 doğru kılmaz ancak fikirlerimi desteklemeye yeteceğini düşünüyorum. Detaylı istatistikler, takımın nasıl bir oyun anlayışına sahip olduğunu kabaca gösterebilir. Bu iki sezonda, İspanyol ekibinin savunma performansı bireysel baktığımızda pek değişmemiş gözükse de, hücum performansı arasında önemli farklar bulunmakta. Bunların dışında, 2014/15 sezonunda Atletico Madrid savunmasının daha fazla rotasyona uğramak zorunda kalması da, takımın verimliliğini düşürmüş olabilir.
Uzun sözün kısası, bu müthiş takımı izlemek, en az yorumlamak kadar keyifli. Umarım seneye eski güçlerine kavuşurlar ve Barcelona-Real Madrid ikilisini zorlamaya devam ederler.
Yorumlar
Yorum Gönder